Çocukluğumun Lakapları ( Vol 1 )
Çocukluğumun lakapları… ( Vol -1 )
Bacak Ahmet : Ahmet’e lakabı iyi futbol oynadığı için konmuştu. Ahmet, boyu çok kısa olduğu için diğer oyuncuların bacakları arasından sıyrılır golünü bir şekilde atardı. Bacak Ahmet’in bir diğer özelliği, maç esnasında çalımlarını atarken…
Geçenlerde Cuma Hutbesi’nde konuşan imamın, insanlara kötü lakap takma hakkındaki dini hükümleri ve hangi durumlarda lakap takılabileceğini anlatan bir konuşması üzerine şöyle bir düşündüm… Çocukluğumda ne kadar da çok lakabı olan arkadaşım varmış. Şimdilerde ara sıra kulak kabarttığım mahallenin veledleri birbirlerine cinayet sebebi olabilecek küfürler dışında bir lakap takıyor mu merak ediyorum ? Neyse hatırladığım kadarıyla çocukluğumun geçtiği mahalledeki lakaplarını yüksek müsaadelerinizle anlatmaya başlıyım.
Bacak Ahmet : Ahmet’e lakabı iyi futbol oynadığı için konmuştu. Ahmet, boyu çok kısa olduğu için diğer oyuncuların bacakları arasından sıyrılır golünü bir şekilde atardı. Bacak Ahmet’in bir diğer özelliği, maç esnasında çalımlarını atarken o zamanların popüler futbolcularından Prekazi gibi oynadığını iddia ettiği için “piyekazi piyekazi” diyerek yaptığı her hamleyi yüksek sesle anlatır kendi kendini bir şekilde motive ederdi. Lakin ben Ahmet’i bireysel oynadığı yani o zamanki mahalle futbolu jargonuyla “paslı gitmediği” , “geriye gelmediği” için oyuncuları benim belirlediğim maçlarda pek tercih etmezdim. Bir nevi Sergen gibiydi, iyi oynardı ama belli bir disiplin anlayışı yoktu.
Uyuz 17 : Her yaz tatili başladığında Imam-ı Gazali Camii altındaki kömürlük temizlenir, birkaç sıra ve yere serilen kilimden oluşan sınıfta, dini eğitim almak için mahallenin çocukları toplanırdı. Daha karneler dağıtılmadan şimdi rahmetli olan Yunus dede kapı kapı gezer, kursun başlayacağını haber ederdi.
Beş yaşından onbeş yaşına kadar farklı yaş grubundan öğrencilerin olduğu tek sınıfta, eğitim vermek haliyle cami imamı Musa Hoca’nın işini zorlaştırıyordu. Bu yüzden kısmen daha bilgili ve yaşça büyük olan bir öğrenci başkan olur, hem yoklama alır, hem de küçük çocuklara elif cüzü okutur, Musa Hoca’nın yükünü hafifletirdi.
Düzenli bir yoklama yapılması için örgün öğretimdeki gibi herkese bir numara verilirdi. 17 numaralı Hüseyin dışında herkes numarasını ezbere bilmesine rağmen Hüseyin bir türlü numarasını öğrenememişti. 17 dendiğinde orada değilmiş gibi sessizce durur, tüm sınıf ona bakıp burada demesini bekler ama o bir türlü “buradayım” demezdi. Birinde hoca gelmeden yoklama alan sınıf başkanı “Uyuz 17 burda mısın” deyince ilk defa tepki verdiği için Hüseyin’in adı mahalleden taşınana kadar “Uyuz 17” olarak kalmıştı.
Gırissi: Bu çocuğu hiç sevmezdim. Yaş olarak bizden biraz büyük, kılıksız, pasaklı, tipi kayık gözü bayık biriydi… Niye Gırissi dendiğine dair hiçbir fikrim yok. Ama o pisliği anmak istedim. İşin aslı, bir keresinde bize doğru sigara izmariti atmıştı içimde kalmış…
Dırlak Kafa: Dırlak Kafa, ailesiyle eski bir inşaat deposunda bekçi için ayrılmış iki göz, küçük bir evde yaşardı. Mahalleye sonradan taşındıkları ve çok kalmadan gittikleri için Dırlak Kafa’nın gerçek adını bir türlü hatırlayamıyorum. Hatırladığım saçı sürekli sıfır numara traş olduğu için diğer çocuklar şırlak aşağı, şırlak yukarı diye çağırırdı. Mahallenin çocuklarından Burhan da belki telaffuz edemediği belki de tarzını ortaya koymak istediği içindir bilemiyorum “Dırlak Kafa” derdi .Uzaktayken lakaptaki “Kafa” kullanılmadan sadece “Dırlaaaaak “ diye bağırılarak çağrılsa da, şırlağın adı mahalleden taşınana kadar “Dırlak Kafa” olarak kaldı.
Dırlak Kafa hakkında unutamadığım diğer bir nokta ise: Dırlağın her fırsatta övünerek anlattığı bir yerel gazeteye haber olma hikayesi : Dırlak, bir gün arkadaşlarıyla birlikte köylerinin yakınındaki tren yolunun üzerinden geçen köprüde toplanmışlar. Bizim Dırlak, arkadaşlarına: “ Buradan He-Man ( o zamanların çizgi film kahramanı ) atlar mı ? Demiş. Diğerleri de “atlar ne var bunda” deyince o atlarsa ben de atlarım deyip rayların üzerine balıklama uçmuş. Hikayenin ardından Dırlak kafasında rahatlıkla belli olan eski bir yarayı bir savaş gazisinin yarasını gösterdiği gibi, övünçle gösterirdi “o” günden kalma diye. Gazete haberini görmedim ama çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki kötü etkileri üzerine yapılmış bir haber olduğu kesin. 80’li yılların ikinci yarısında birçok kişi için olduğu gibi Dırlak için de her ne sebeple olursa olsun “gazeteye çıkmış olmak” başlı başına bir başarıydı.
Baktım da daha “çocukluğumun lakapları” listem oldukça kabarık o yüzden şimdilik burada noktalıyım bir ara canım yazmak isterse yine karalarım bir şeyler.
Gökten üç elma düşmüş, birsi Newton’un başına… ( Masal gibi olduğu için gaza geldim de biraz )
METİN ÜZERİNDE ÇALIŞMALAR
Aşağıdakilerden hangisi parçanın ana fikridir ?
a) Musa Hoca’nın işinin zorluğu
b) Bacak Ahmet’in Prekazi kadar güzel oynadığı
c) Dırlak Kafa’nın sportif başarısı
d) Beş Hececiler
e) Yazarın canı sıkılmış saçmalıyor
Yukarıdaki metinden aşağıdaki bilgilerin hangisine ulaşılamaz ?
a) Uyuz 17’nin gerçek adı
b) Dırlak Kafa’ya kim tarafından bu ismin verildiği
c) Prekazinin yaklaşık olarak hangi yıllarda popüler olduğu
d) Bacak Ahmet’in hangi harfi söyleyemediği
e) Beş Hececiler
I ) … II ) ben III ) hay IV ) senin V ) Gırissi
Yukarıda karışık olarak numaralandırılmış sözcüklerle anlamlı ve kurallı bir cümle oluşturulduğunda oluşacak sıralama hangi şıkta doğru olarak verilmiştir.
a) I – II – V – III – IV
b) V – II – III – IV – I
c) V – III – II – IV – I
d) Beş Hececiler
e) II – I – IV – III – V